Bir şeyi başkasına öğretebilmek için yalnız o konuyu bilmek yetmez. Aynı zamanda bilgiyi muhatabına göre sunma tekniğini bilmeyi de gerektirir. Buna eğitimde "pedagojik formasyon" deniyor. Yani, aklı, duyguları, sevdikleri, tepki gösterdikleri olan insana yaklaşım tarzı. Bu özellik, eğitimcinin muhatabına yaş, meslek, kültür ve ruh dünyasına uygun olarak hitap edebilmesini sağlar. Sağlam bir kişilik ve yüksek bir karakter de iyi bir öğretmenin vazgeçilmez özellikleri arasındadır.
Hepimizin yetişmesine vesile olanların başında öğretmenlerimiz gelir. Bu anlamda öğretmenler toplumun hocasıdırlar. Onların görevlerini yapması sonucu toplum da yetişmiş olur. İyilikler yaygınlaşır, kötülükler ortadan kalkar. Allah Rasülü (s.a.v) şöyle buyurur: "İki sınıf insan iyi olursa bütün toplum iyi olur; kötü olursa bütün toplum kötü olur. Onlar yöneticiler ve alimlerdir." Bu gerçek, öğretmenlerin sorumluluğunun büyüklüğünü ortaya koymaktadır.
Eğitimde "milli"lik şart!
Öğretmen, hitap ettiği toplumun ve çağının problemlerini çok iyi bilmelidir. Problemi bilmek çözümü kolaylaştırır. Kişinin problemini yaşadığı toplumdan ayrı düşünmek mümkün değildir.
Türkiye'deki eğitimin en büyük problemi, ilgili kurumun başında yer alan "milli"likten yoksun oluşudur. Bu yüzden, günümüz okulları, ahlak, edep, terbiye, iffet, sadakat ve vefakarlık gibi insanı insan yapan değerleri kazandırmakta yetersiz kalmaktadır. Başka toplumların eğitim anlayışını ülkemize taşıyarak Türkiye'nin eğitim problemini çözemezsiniz. Eğitimde yerlilik ve millilik şarttır. Mehmet Akif'in şikayet ettiği konular, bugün de geçerliliğini korumaktadır: "Ne irfandır ahlaka veren yükseklik, ne vicdandır; / Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. / Oyuncak sanmayın; ahlak-ı milli, ruh-u millidir, / Onun iflası en korkunç ölümdür; mevt-i küllidir."
Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, başta terör olmak üzere, bugünkü problemlerimizin temelinde "eğitimimizin 'milli' özelliğinden yoksun oluşu"nun yattığını ifade ederek çarpıcı bir benzetme yapar: "Milli Piyango ne kadar milli ise, bugünkü eğitim sistemimiz de o kadar millidir."
Öğretmenin sorumluluğu büyük
Öğrencinin 15 senesini aldığı halde, ona yabancı dil öğretemeyen bugünkü eğitim sisteminin diğer alanlardaki başarısı da bundan pek farklı değidir. Demekki, verilen eğitim insanın yapı ve karakterine uygun düşmemekte, onu kuşatmamaktadır. Hele, dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan ülkemizdeki dersanecilik sistemi, Türkiye'deki eğitim sisteminin iflasını ilan etmekten başka hangi anlama gelir? Eğitim fonksiyonunu icra etseydi, dersanecilik sistemine ihtiyaç duyulur muydu?
İşte, bu çarpık mekanizma öğretmenin sorumluluğunu daha da artırmaktadır. Öğretmen, mevcut mekanizmanın dişlileri arasında ezilip giden bir insan olmamalıdır. Bildiklerini söylemeli, yanlışlıklara parmak basmalıdır. Bugün, gerek sendikal alanda, gerekse farklı şekillerde teşkilatlanma imkanına sahip olan öğretmenlerin alternatif projeler ortaya koyup yetkililere sunma imkanları vardır. Onun için, bütün iş sorumluluğunu kuşanmış öğretmenlerde bitmektedir. Eğer öğretmenler, "Her şey bende başlar, bende biter" kararlılığı gösterebilirlerse eğitimimizin aşılamayacak hiç bir problemi kalmayacaktır. Aynı zamanda bu mücadele, öğretmene kişilik ve itibar kazandıracaktır.
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan, 21. 9. 2008 günü Ankara Hacegan'da seçkin öğretmen kuruluşlarımızdan ÖĞDER'in iftar programına katılmıştı. Burada yaptığı konuşmada "eğitime milli bir özellik kazandırmanın vazgeçilmezliği"ni vurgulamış, öğretmenlerin sorumluluğunu şu sözlerle anlatmıştı: "Milli Görüş yoksa acı vardır, zulüm vardır. Hak batıl mücadelesi kıyamete kadar sürecektir. Bu mücadelede şuurlu öğretmenlere büyük görev düşmektedir. Mevcut yanlışlığı kim değiştirecek? Siz, yani şuurlu öğretmenler değiştirecek. Öğretmen olmak yetmez, şuurlu öğretmen olmak gerekir. Milli ve manevi değerlerine bağlı, kendi medeniyetinin üstünlüğünü bilen öğretmen."