ŞAKİR TARIM
denizliagd@hotmail.com
Mesaj öne çıkmalı
04/07/2012
Mesaj öne çıkmalı Sosyal hayatı ilgilendiren çalışmalarda şahıslar değil; insanlara ders ve ibret olacak konular, yani mesaj öne çıkarılmalıdır. Bu tavır aynı zamanda kişilerin düşünce seviyesinin de bir göstergesidir. Bir düşünürün şu sözlerini hatırlıyorum: "Küçük beyinler şahısları, orta beyinler olayları, büyük beyinler fikirler ve sistemleri tartışırlar." Allah Rasülü (s.a.v) vefat etmişti. Bazı sahabeler bu gerçeği kabullenmekte zorlandılar. Hatta, Hz. Ömer (r.a) Peygamber'e olan sevgisinden dolayı kılıcını çekmiş, "Kim Muhammed öldü derse vururum" demişti. Bu manzara karşısında, Hz. Ebubekir (r.a) oradaki topluluğa şöyle hitap etti: "Kim Muhammed'e iman ediyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim Allah'a iman ediyorsa, bilsin ki Allah baki ve ölümsüzdür." Hz. Ebubekir (r.a) Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) de kul olma özelliğine dikkat çekerken; Rabbimizin "tek ilah" olduğunu vurguluyordu. Yine Peygamberimiz'in (s.a.v) defninden önce, sahabe halife (baş) seçimini öne aldı. Önce halife seçildi, sonra defin gerçekleşti. Vefat eden kişi beşeriyetin en şereflisi ve müminlerin uğruna baş koydukları Hz Muhammed (s.a.v) bile olsa; İslam'ın zamanları ve mekanları kuşatan bir din olduğu, hayatın devam ettiği, Müslümanların başsız olamayacağı mesajı verildi. Hz. Ömer (r.a) döneminde büyük fütuhatlar oldu. Halit bin Velid (r.a) başkomutan idi. Zaman içinde halk, bu zafer Halit bin Velid'in (r.a) komutanlık meziyetleri sebebiyledir, o olmasa zafer kazanılmaz, şeklinde inanmaya başladı. Halife Ömer (r.a) bu itikadi sapmayı önlemek için Halit bin Velid'i (r.a) görevden aldı. Yerine, Ebu Ubeyde bin Cerrah'ı (r.a) göreve getirdi. Daha önce yapılan fütuhatlar ayniyle devam etti. Devlet olmazdan önceki Osmanlı Beyliği'ni hatırlayın. Toplam 400 çadırdan oluşan bir küçük aşiret. Kayı aşireti. Yerleşik hayata bile geçmiş değiller. Göçebelik kültürü hakim. O dönemde Anadolu 20 kadar beyliğe ayrılmış durumda. Bu beyliklerden en küçüğü ise Osmanlı Beyliği. Bir bey eliyle yönetilen Osmanlı, diğer beyliklerden hiçbiriyle uğraşmadı. Hepsiyle iyi ilişkiler kurdu. Asıl mücadelesini Bizans'a karşı verdi. Çünkü Bizans; hile, entrika, sömürü ve zulüm demekti. İlahi mesaj, zulmü ortadan kaldırmayı emrediyordu: "Zalimlere meyletmeyin.", " Zalimlerden olmayın.", "Allah zalimleri sevmez." Osmanlı hedefe kilitlendi. Bizans'ın şahsında temsil edilen zulmü ortadan kaldırmayı amaçladı. Mesajın unutulmadığı ve İslam'ın ölçü alındığı bir yöntemi uyguladı. Zaman içinde diğer beylikler de birer birer Osmanlı'ya katıldı. Osmanlı güçlü bir devlet haline geldi. En sonunda rakip olarak gördüğü Bizans'ı yendi. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethiyle birlikte Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) tarihe karıştı. Milli Görüş'ün muhterem lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'a bakıyorum. Her zaman davayı, yani Milli Görüş'ü öne çıkardı. Onun ağzından bir kere "Şu işi ben yaptım" sözünü duyan olmadı. Hizmet ve yapılanları "Milli Görüş'ün başarısı" olarak gördü, hep Milli Görüş'ün hizmetlerini anlattı. Mesajı ve davanın kendisini göz önünde tuttu. Şevket Kazan bir kongrede anlatmıştı: "Refah Partisi'nin kapatılma davasının görüşüldüğü günlerdeydi. Bana verilen bir görevin sonucunu Hoca'ya rapor ediyordum: Şöyle savundum, savcıya şunları anlattım, şöyle şöyle yaptım. Hoca sözümü kesti ve dedi ki: "Şevket! Önce şu "ben" sözlerini bırak, bir tevbe et, ondan sonra gel." Ben, İslami hassasiyetin ne olduğunu Hoca'dan öğrendim. Allah'ın yardımını hep dikkate alır, başarının davamıza ait olduğunu anlatırdı". Mesaj her zaman önemlidir. Necip Fazıl bunu "fikre bağlı hareket" ifadesiyle anlatır. Mesaj, kurallar, esaslar korunduğu zaman, dava sağlıklı bir süreç takip eder. Değilse, davada sapma ve ölçülerin kaybolması kaçınılmaz hale gelir. Bu böyle devam ederse, ortada dava diye bir şey kalmaz; insanlar hedeflerini unuturlar. Küçük başarılar uğruna, büyük başarıları elden kaçırırlar. Müslümanlar, bildiğimiz genel ibadetlere ilaveten zulme karşı direnmeyi öncelemeleri gerekir. Bilal-i Habeşi'nin (r.a) kızgın kumlar altında , "inkar et" diyen zalimlere karşı "Allah bir, Allah bir" deyişindeki espri budur. Müslümanlar, şahıs merkezli çalışmalar yerine; plan, program ve model çalışma merkezli bir çalışmayı esas alırlarsa, hem uzun soluklu, hem de hedefi belli olan bir mücadeleyi yürütmüş olurlar. Bu yüzden yalnız bedensel çalışma yeterli değildir; zihinsel çalışmayı da ihmal etmemeliyiz. Değilse, boşa kürek çekmiş oluruz. Hedefe doğru ilerlemek; madde ve mana dengesini kurduktan sonra, beden ve zihin birlikteliğini sağlamakla mümkündür. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet - 23/12/2015 |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet |
Din eğitimi vazgeçilmez ihtiyaçtır - 25/09/2014 |
Din eğitimi vazgeçilmez ihtiyaçtır |
Köseler’deki 14 Madencinin Hazin Öyküsü - 23/05/2014 |
Köseler’deki 14 Madencinin Hazin Öyküsü |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet - 04/03/2014 |
Gençliğin mânevî sigortası: Anadolu Gençlik - 27/12/2013 |
Gençliğin mânevî sigortası: Anadolu Gençlik |
Türkçe ezan macerası - 21/11/2013 |
Türkçe ezan macerası |
Gurbette Müslüman olmak - 03/10/2013 |
Gurbette Müslüman olmak |
Kur’an ayında Kur’an’ı yaşamaya var mısınız? - 16/07/2013 |
Kur’an ayında Kur’an’ı yaşamaya var mısınız? |
Ayasofya ibadete açılsın! - 16/05/2013 |
Ayasofya ibadete açılsın! |
Devamı |