ŞAKİR TARIM
denizliagd@hotmail.com
Gurbette Müslüman olmak
03/10/2013 1961 yılında bir anlaşma sonucu Almanya’ya, daha sonra da diğer Avrupa ülkelerine işçi gönderilirken Türkiye hükümetlerinin yaptığı en büyük hata, gönderdikleri insanların bir dini olduğunu dikkate almamalarıdır. Bu durum, o yılarda yöneticiler bazında İslama duyarlılığın da durumunu ortaya koymaktadır. Halbuki, Avrupa’ya işçi gönderen diğer ülkeler din ihtiyaçları yanında; eğitim ihtiyaçlarını da anlaşmalarla teminat altına almışlar, masraflarını Almanya hükümetinin karşılamasını sağlamışlardı. Bu, o ülkelerin vatandaşlarına verdikleri değerin bir göstergesidir. Türkiye’den Avrupa’ya gönderilen vatandaşlarımız dünya ve merih kadar farklı bir alemle karşılaştılar. Katıldıkları bu farklı hayat tarzı karşısında afalladılar, muazzam bir bocalama içine girdiler. Kendilerine gösterilen işleri büyük bir beceri ve fedakarlıkla yaptılar, “heim” ismi verilen bekar odalarında yaşamaya başladılar. Özellikle hafta sonları eğlence yerlerinin önde gelen müşterileri Türkiye’den gidenler olmaya başladı. Bir süre, görünüşte görkemli ve mutantan; gerçekte içi boş ve insanı madden ve manen çürütücü olan bu renkli dünyayı yaşadıktan sonra, bu hayatı sorgulama ihtiyacını hissettiler, kendilerinin de bir dini, farklı bir hayat tarzı olduğunu düşünmeye başladılar. Bunda, içlerindeki bazı uyarıcıların da önemli katkısı oldu. Almanya’ya işçi olarak giden ilk vatandaşlarımız, kimliklerini koruma, inanç ve değerlerine sahip çıkma konusunda kendi içlerinden bazı uyarıcılar bulmakla birlikte; bunlar içinde öğrenimli ve vatandaşlarımız üzerinde daha çok etkili olmuş üç merkez şahsiyeti görüyoruz: Uşaklı Ahmet Rüştü Banaz, Kerküklü Dr. Zeynel Abidin, Bolulu Dr. M. Şener Yücetürk. Birincisi Hannover eyaletinin Braunschweig şehrine Atom Fiziği öğrenimi için gitmiş; diğer ikisi de Almanya’da Tıp ihtisası için.
SAMİMİ BİR ÖNCÜ: AHMET RÜŞTÜ Allahü Teala, kökü sağlam ve niyeti temiz insanlara rehberlik etmek üzere bir baş ve sahip gönderiyor. Almanya’ya giden vatandaşlarımız için de öyle olmuş. Rabbimiz, sebepleri yaratmış, öncülük edecek insanları karşılarına çıkarmış. İşçilerimizin en büyük destekçilerinden biri olarak Ahmet Rüştü Banaz’ı görüyoruz. Ahmet Rüştü Bey şu anda Cidde’de yaşıyor. Hanımı doktor ve Suudlu seçkin bir ailenin kızı. Kendisiyle 77 dakika süren bir telefon görüşmesi yaptım. Hala o gençlik dönemlerinin heyecanı üzerinde. Hızlı konuşuyor. Mütevazi ve duygusal. İhvan-ı Müslimin, Muhammed Hamidullah, Tarık Ramazan isimlerini telaffuz ederken gözyaşlarını tutamadı, adeta bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Hassas ve duyarlı bir insan. Telefon görüşmemizde, Almanya’daki çalışmalarından söz ederken kendisine pay çıkarmadı. Erbakan Hoca’nın Türkiye’de verdiği mücadelenin zorluğunu anlattı. Almanya’daki mücadelelerini anlatırken de, “Bir kişiyi kazanmak için bazen 100 - 200 kere ayağına gittiğimiz olurdu” ifadesini kullandı. “Almanya’da cami açtık, cemiyetler kurduk; ama işimizi Allah yürüttü. Allah muvaffak kıldı. Hepsini Allah’ın nuru ve yardımıyla yaptık” diyerek sözlerini bitirdi ve beni Cidde’ye davet etti. Ahmet Rüştü Bey, Uşaklı orta halli bir ailenin çocuğu. Ailenin İslami yaşantısı ortalama bir halk düzeyinde olduğu anlaşılıyor. Devletin burslu bir öğrencisi olarak Braunschweig şehrinde Atom Fiziği üzerine üniversite eğitimi almaya başladığında da İslami hassasiyetleri netleşmiş değildi. Bazı üniversitelerin bölümlerinin misyoner gibi çalışması onu rahatsız etti. “Misafir öğrenci” olarak dindar bir Hıristiyan ailenin evinde kalmaya başladığında, bu misafirliğin asıl amacının ne olduğunu fark etti. Hatta Hıristiyanlık ve Müslümanlık arasında bocaladığı bir dönem yaşadı. Fakat kendini çabuk toparladı ve “Müslüman kalmam lazım” kararını verdi.
FEDAKAR BİR DAVETÇİ Ahmet Rüştü samimi bir mümin. Sözleri ve arkadaşlarının şehadeti bunun delili. Mücadelesi ile ilgili bilgilerin çoğunu, başta Dr. M. Şener Yücetürk olmak üzere yakın arkadaşlarından aldım. Öğrencilik yıllarında yaşadığı bocalama onu İslam’ı yaşamaya itmiş. Almanya’dan babasına mektup göndermiş: “Namaz Hocası’ndan diğer İslami eserlere kadar bol miktarda kitap gönder.” Babası cevap yazmış: “Sen onları boş ver, dersine çalış, bir an önce okulunu bitir.” Ulaşabildiği İslami eserleri içercesine okumaya başlamış. Yalnız okumak mı? Hayır! Öğrendiklerini hemen yaşayıp hayat tarzı haline getirmiş. Üniversiteli arkadaşları ile birlikte sohbet programları başlatmış. Daha sonra bu sohbetlere işçilerimiz de katılmaya başlamış. Bu çalışmalar Türkiye’den gidenlerin uyanmasına, kimliklerini hatırlamalarına, şuurlanmalarına vesile olmuş. Ahmet Rüştü Bey, önce üniversitede “Müslüman Talebeler Cemiyeti”nin kurulmasının öncülerinden olup sonra da üniversite bünyesinde mescit açılmasının öncülüğünü yapmış. Bu ihlas ve samimiyet, Braunschweig’de halka açık bir caminin de açılmasına vesile olmuş. Bu cami, Osmanlı sonrası Avrupa’da açılan ilk cami olma şerefini kazanmış. Cami açılmış ama namazı kim kıldıracak? Özellikle de cuma namazını. Ahmet Rüştü Bey bu işe de bir çözüm bulmuş. Hutbe okuyup cuma namazı kıldırmayı öğrenmiş. Camide ilk cuma namazlarını kıldırma görevi ona nasip olmuş. Sonra işçileri de öğretip alıştırmış bu işe... Sabır ve kararlılıkla çalışarak onlara hutbe duaları ve imamlık yapmayı öğretmiş. Bu konuda, “İki kelimeyi bir araya getiremeyen kardeşlere -Allah’ın yardımı ile- hutbe okumayı ve imamlığı öğrettik” ifadesini kullanıyor. Son olarak, Dr. M. Şener Yücetürk’ün şu değerlenmesine yer verelim: “Rüştü Banaz bu dava için hayatını feda etti. Devlet, davet çalışmaları yüzünden bursunu kesti; pasaportunu uzatmadı, çok zor duruma düştü.” Fakat Ahmet Rüştü hiç şikâyetçi değil; aksine Allah’ın lütuf ve ihsanına şükrediyor.
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet - 23/12/2015 |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet |
Din eğitimi vazgeçilmez ihtiyaçtır - 25/09/2014 |
Din eğitimi vazgeçilmez ihtiyaçtır |
Köseler’deki 14 Madencinin Hazin Öyküsü - 23/05/2014 |
Köseler’deki 14 Madencinin Hazin Öyküsü |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet - 04/03/2014 |
Gençliğin mânevî sigortası: Anadolu Gençlik - 27/12/2013 |
Gençliğin mânevî sigortası: Anadolu Gençlik |
Türkçe ezan macerası - 21/11/2013 |
Türkçe ezan macerası |
Kur’an ayında Kur’an’ı yaşamaya var mısınız? - 16/07/2013 |
Kur’an ayında Kur’an’ı yaşamaya var mısınız? |
Ayasofya ibadete açılsın! - 16/05/2013 |
Ayasofya ibadete açılsın! |
Günümüze Asr-ı Saadet modeli - 17/04/2013 |
Günümüze Asr-ı Saadet modeli |
Devamı |