ŞAKİR TARIM
denizliagd@hotmail.com
Din eğitimi vazgeçilmez ihtiyaçtır
25/09/2014 Din, genel olarak, “Allah tarafından peygamber aracılığı ile insanların mutluluğu için gönderilmiş hayat nizamı” şeklinde tanımlanır. Osmanlı’nın son müderrislerinden Diyanet İşleri eski Başkanı Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali isimli önemli eserinde dinin faydaları konusunda şu ifadeleri kullanır: “İnsana metanet verir, insanı hayata hazırlar, insanı en düşünceli, en kederli günlerinde teselli eder, insanın gelecekteki hayatını korumuş olur” (Sadeleştiren Mehmet Talu, Sh. 20). Ömer Nasûhi Hoca, İslâm dininin özelliğini de şöyle özetler: “İslâm dini sayesinde hakiki bir medeniyet, tertemiz bir insanlık, pek faydalı bir yükselme ve en mesut bir inkılâp meydana geldi. Artık insanlık âlemi bu mukaddes dine sarıldıkça, şüphe yok ki daima yükselecektir” (Sh. 22). Görüldüğü üzere, din ilâhî kaynaklı kutsal bir müessesedir. Sahibi, âlemlerin Rabbi olan Allahü Tealâ’dır. Dine müdahale edilmez, ona uyulur. Fert ve toplumlar İslâm’a uydukları oranda yükselirler: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz” (Muhammed, 7). İnanmak, insanın fıtratında var olan vazgeçilmez bir duygudur. Bu ihtiyaç doğru bir yönde şekillenirse insan aradığını bulmuş olur; dünya ve âhirette hayır ve iyiliklere ulaşır. Eğer, yanlış bir istikamette seyrederse sapıklığa düşer; dünya ve ahirette rüsvay olur. Rabbimizin bizim için seçtiği son hak din İslâm’dır: “Şüphesiz Allah katında makbul din ancak İslâm’dır” (Al-i İmrân, 19). İşte burada, İslâm’ı kaynağından doğru öğrenme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu da ciddi bir eğitimle olur. SIKINTILI DÖNEM Osmanlı sonrası din adına sıkıntılı bir dönem başlamıştır. Halifelik kaldırılmış, Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti dağıtılmış; buna karşı Diyanet teşkilatı kurulmuş, Tevhîd-i Tedrisat Kanunu çıkarılmıştır. Böylece, dini otorite boşluğu oluştuğu için din tartışma alanına çekilmiş; bilen de konuşmuş, bilmeyen de. Ama çok kere bilmeyenlerin dediği olmuştur. Bu dönemde laik uygulamaya geçilmiş, bunu bahane ederek kutsalı olmayan bir toplum oluşturulmak istenmiştir. Yöneticiler, dini kontrollerinde tutmaya çalışmışlar, devlete bağlı bir din anlayışı ortaya çıkmıştır. Kısaca, dine müdahale edilmiştir. Dinin sosyal hayata yön vermesine fırsat verilmemiş, vicdanlara hapsedilmesi istenmiştir. Bunun sonucu Müslümanlar daha çok ferdi ibadetlere zorlanmıştır. Din dersi adına yazılan kitaplar bu anlayışla hazırlanmıştır. Meselâ; 12 Eylül 1980 İhtilâli’nden sonra hazırlanan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarına öyle ilgisiz bilgiler girmiştir ki, din özünden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Abdurrahman Dilipak bu manzara karşısında “Bu Din Benim Dinim Değil” başlıklı bir kitap yazmak zorunda kalmıştı. Din hassas bir konudur. Müdahaleyi kaldırmaz. Üzerinde tartışma yapılmaz. Din konusunda lâubali olunmaz. Din kaynağından öğrenilir ve yaşanır. Gayr-i müslimlere İslâm’ın iyilik ve güzellikleri anlatılır; onlar da hak ve hakikate davet edilir; fakat kesinlikle zorlanmaz. Müslümanlar, ancak dini daha güzel yaşama ve temsil etme konusunda müzakereler yapabilirler. İslâm dininin kaynakları bellidir. Bu kaynaklar ışığında İslâm dininin doğru öğrenilip yaşanmasına ihtiyaç vardır. İşte, din eğitimi bunu sağlamalıdır. MANEVÎ İLİMLER ÜNİVERSİTESİ Her şeyin orijinali makbuldür. Tabiîlik esastır. Din de aslına uygun olarak öğrenilmelidir. Bunun yolu da kaynaklara yönelmektir. Bu iş için müesseseler kurulup okullar açılmalıdır. İslâm’ın aslına uygun olarak öğrenilmesi konusunda en ciddi teklifler Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan gelmiştir. “Maarif” konusunu “dava” haline getirmiş olan Erbakan Hoca’nın şu projesi dikkate alınmalıdır: “Millî Görüş olarak temel hedeflerimizden birisi de her bölgeye bir teknik üniversite, bir genel ilimler üniversitesi, bir de manevî ilimler üniversitesi açmaktır. Ayrıca din eğitimine büyük ehemmiyet vermeliyiz. Bunun için Yüksek İslâm Enstitüleri’ni geliştirmeli, din görevlilerinin maddî ve manevî imkânlarını düzelterek, sosyal statülerini yeniden tanzim etmeliyiz” (Davam, MGV Yy. Sh. 187). İster ineğe tapsın, ister tek bir ilâha inansın, bütün insanlık dinin etki alanı içindedir. Küresel güç kabul edilen ABD’nin eski başkanı Bush 11 Eylül olayları sırasında, “Bu bir Haçlı savaşıdır, tanrı beni bu işle görevlendirdi” demişti. AB ülkeleri ise, her fırsatta Hıristiyanlık vurgusu yapıyorlar. Allah’a hamd olsun, bize Allah’ın son hak dini nasip olmuş. Bu şeref bize yeter. Bu hazinenin kıymetini bilmeli ve dinimizi doğru bir şekilde öğrenmeliyiz. Yazımızı Erbakan Hoca’nın bu konudaki şu teklifleri ile bitirelim: “Din eğitimi ve öğrenimi, ülkemizin manevî bütünlüğünün kuvvetlenmesi için kaçınılmazdır. Dini kurumlarımızın, her türlü siyasî etkiden masun kalması için de her türlü tedbir alınmalıdır. Dinin her türlü istismardan kurtarılması için de eğitim yoluyla milletimizin bu türlü gayri samimi girişimler karşısında telkine kapılmayacak derecede aydınlatılması şarttır. Milletimize yapılacak en büyük kötülük, eğitim hayatında, kendi dinini gerçek kaynağından öğrenme imkânından mahrum bırakmaktır” (A. g. e. Sh. 187). |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet - 23/12/2015 |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet |
Köseler’deki 14 Madencinin Hazin Öyküsü - 23/05/2014 |
Köseler’deki 14 Madencinin Hazin Öyküsü |
Mekkenin Fethi ve Secdedeki İzzet - 04/03/2014 |
Gençliğin mânevî sigortası: Anadolu Gençlik - 27/12/2013 |
Gençliğin mânevî sigortası: Anadolu Gençlik |
Türkçe ezan macerası - 21/11/2013 |
Türkçe ezan macerası |
Gurbette Müslüman olmak - 03/10/2013 |
Gurbette Müslüman olmak |
Kur’an ayında Kur’an’ı yaşamaya var mısınız? - 16/07/2013 |
Kur’an ayında Kur’an’ı yaşamaya var mısınız? |
Ayasofya ibadete açılsın! - 16/05/2013 |
Ayasofya ibadete açılsın! |
Günümüze Asr-ı Saadet modeli - 17/04/2013 |
Günümüze Asr-ı Saadet modeli |
Devamı |